Filistinliler acılarında bile Allah’a hamdedince Müslüman oldum
Yıllardır Filistin halkına zulmeden işgalci İsrail, tam sekiz aydır Gazzelileri dünyanın gözü önünde acımasızca katlediyor. Aylardır masum ve mazlum Filistin halkının kadın ve çocuk dinlemeden ‘terörist’ yaftası altında katledilişi, farklı dinlere mensup çok sayıda insanı sorgulamaya yönlendirdi. Sosyal medyada ‘Filistinlilerin dinini merak ederek Kur’an okuduğunu, İslam’ın kalbine iyi geldiğini ve Müslüman olduğunu’ bildiren yüzlerce insan İslam’la şereflendi. Bu isimlerden biri ise 43 yaşındaki beş çocuk sahibi Amerikalı metin yazarı Lauren Sweeney. Teksas’ta, Pearland isimli bir kasabada yaşayan Sweeney, “Filistinlilerin acılarında bile Allah’a hamdettiklerine şahit olunca Müslüman oldum” diyor. Yeni Şafak Pazar olarak Sweeney’e ulaşıp hikâyesini dinledik.
43 yaşındaki Amerikalı metin yazarı Lauren Sweeney’in çocukluğu, babasının işinden dolayı ABD’nin çeşitli eyaletlerinde geçmiş. Hristiyan bir ailede büyüyen Sweeney, “Babamın işinden dolayı çocukluğumda farklı kültürlerle tanıştım. Annem ve babam ben 13 yaşındayken boşandı. Çocukluğumda birkaç yıl Meksika’da, gençliğimde New York’ta yaşadım ve aynı zamanda Navajo bölgesinde de yaşadım” sözleriyle çocukluğunu anlatıyor. “Hristiyan bir ailede büyüdüm, ancak İncil’de ve kilisede öğrendiğim şeyler yüzünden çoğu zaman kafam karıştı ve cesaretim kırıldı. Evden ayrılınca bu dini bıraktım” diyen Sweeney, 20 yılı aşkın bir süre ateist biri olarak hayatını devam ettirmiş. Ta ki 7 Ekim’de yaşanan işgalci İsrail’in vahşetini görene kadar. “Ben kişisel olarak, Gazze’de yaşananlar olmasaydı Müslüman olmazdım” diyen Sweeney, “Kendi başıma birkaç zor kayıp yaşamıştım ve 7 Ekim olayı gerçekleştiğinde derin bir yas içindeydim. 2016 yılından beri çok kötü dönemlerden geçtim. 2023 yılı ise hayatımın en zor yılıydı” diyor. 7 Ekim’de işgalci İsrail’in mazlum Gazzelilere uyguladığı soykırım vahşeti hepimizin hayatında nasıl derin yaralar açtıysa Sweeney’i de etkilemiş. Sweeney “7 Ekim ve sonrasında gördüklerim karşısında donup kaldım. Hayat artık gerçek görünmüyordu. Tanık olduğum vahşet yaralanmış kalbimi yumrukladı” ifadelerini kullanıyor.
Sweeney daha sonra gördükleri karşısında, kendini her türlü ruhani uygulamaya sürüklenmiş bir şekilde bulmuş. Sweeney, “Kabala, Paganizm, Budizm, tarot ve astrolojiyi denedim. Joseph Campbell’in Kahramanın Sonsuz Yolculuğu kitabını okudum ve kahramanı kendi yolculuğum gibi gördüm. Derin bir acı yaşıyordum. Kendimi terk edilmiş ve yalnız hissediyordum ve Filistinlilerin ne bildiğini bilmek istiyordum. Bir süre boyunca, yasım sadece onların başına gelenleri izlerken derinleşti, ancak yavaşça fark etmeye başladım ki Filistinlilerin yas tutma şekli farklıydı. En karanlık anlarında bile Allah’a şükrediyorlardı. Oysa benim hissettiğim, eğer gerçekten bir Tanrı varsa, beni terk ettiği ve cezalandırdığıydı. Hiçbir zaman bir Filistinlinin ‘Tanrı nerede?’ veya ‘Tanrı bizim başımıza gelenlere neden aldırmıyor?’ diye soru sorduğunu duymadım. Onlar, Allah’a güveniyorlardı ve inanıyorlardı. Bu büyük ölçekli trajedi ve kayıplar karşısındaki dirençleri, benim gibi birçok kişinin güç kaynağını merak etmesine neden oldu. Ben de bu güç kaynağının Kur’an’da olması gerektiğini düşündüm. Bunun üzerine 2023’ün Aralık ayında bir tane Kur’an sipariş ettim ve şu kelimeleri okudum. ‘Gerçekten zorlukla beraber bir kolaylık vardır.’ Kolaylık yılın sözüydü benim için. Okudukça, Filistinlileri izlemeye devam ettikçe, protestolara katıldıkça ve birçok Müslüman ile yakın arkadaş oldukça ve bu arkadaşlara sorular sordukça, aslında hep Müslüman olduğumu, İslam’ın bu dünyadaki evim olduğunu sadece henüz bilmediğimi fark etmeye başladım ve Filistinlilerin acılarında bile Allah’a hamdettiklerine şahit olunca Ramazan ayının ilk günü olan 11 Mart’ta Müslüman oldum. Sevgili arkadaşlarım Faria ve Kellye benimle birlikteydi ve Faria şehadetime öncülük etti. İftarda mescidde şehadet ettim ve orada büyük bir kalabalık vardı. Hepsi tarafından çok hoş karşılandığımı hissettim” sözleriyle nasıl Müslüman olmaya karar verdiğini anlatıyor. Sweeney, “Filistinlilerin gücünü ve imanını inkâr edemedim ve onları izlerken fıtratımı buldum” şeklinde konuşuyor.
“İslam, hayata dair bakış açımı değiştirdi” ifadelerini kullanan Sweeney, “Artık hayatı, benim için yazılmış olarak görüyorum ve yapmam gereken tek şey teslim olmak” diyor ve ekliyor: “İslam ile şereflenmek bana çok fazla huzur getirdi. İnsanların mücadelelerine derin bir şefkat duyuyorum, ancak aynı zamanda mücadeleyi bir hediye olarak da görüyorum. Evet, kayıplarım zorlayıcı olabilir ve bunun üstesinden gelmek bazen ezici olabilir, ancak sonunda Allah’a güveniyorum ve olayların olma şeklinin, olması gerektiği gibi olduğunu artık biliyorum.”
Sweeney, İslam ile şereflendikten sonra hayatında pek çok şey değişmiş. Sweeney, şöyle anlatıyor: “İslam ile şereflendiğimden beri hayatım hızla değişti. Çünkü İslam günlük disiplin gerektiriyor.
Namaz vakitlerine uyum sağlamak için daha dairesel bir ritme geçtim. Uygun zamanlarda yeterli uyku ihtiyacımız var ve hayatımı namaz etrafında düzenlemek bu konuda yardımcı oldu. Ayrıca, sürekli olarak abdest almanın beni fiziksel ve zihinsel olarak daha iyi hissettirdiği bir şey var. Namazın kendisi daha merkezi, daha sakin, daha az endişeli hissetmeme yardımcı oldu ve dikkatimi Allah ile aramdaki bağa odakladı. Cuma günü cemaatle namaz kılmak ve haftalık bir hutbe dinlemek de imanımı yükseltmeme yardımcı oldu, bu da ruh sağlığımı iyileştirdi.” İslam ile şereflendiği için birçok olumsuz tepki aldığını, ailesi ve arkadaşlarının iletişimi kestiğini söyleyen Sweeney, “Çoğu insan aklımı yitirdiğimi düşünüyor gibi görünüyor. Bazıları, siyasi meşruiyet duygusu için baskı altında olan bir azınlık grubuna katılmak istediğimi düşünüyor. Çoğunun İslam hakkında çok çarpık fikirleri var ve sanki bir tür tarikata katıldığımı düşünüyorlar” şeklinde konuşuyor.
Müslüman olduktan sonra tesettüre giren Sweeney, “Allah’a teslim olmak istediğim ve güçlü bir bağ hissettiğim için tesettüre girdim. Ayrıca kendimi dünyada bir Müslüman kadın olarak tanımlamak istedim. İnsanların bana baktıklarında neyi savunduğumu ve neyi savunmadığımı hemen bilmelerini istiyorum. Başörtüsünü aynı zamanda bir güç kaynağı olarak görüyorum. İnsanlar başörtüsünü baskının bir sembolü olarak düşünüyorlar ve zorla dayatıldığı toplumlarda öyle olabilir, farkındayım. Ancak Batı dünyası başörtüsünü baskı altında olduğumu düşünüyorsa, benim güç kaynağım olarak neyi belirliyorlar? Batı değerlerine göre güç kaynağım cinselliğimdir. Ve ben bunu reddediyorum. Tesettüre girdiğimde, bedenim veya fiziksel çekiciliğimden çok, zekam ve karakterime daha fazla vurgu yapmayı seçiyorum” ifadelerini kullanıyor.
Çocuklarının da tesettüre girdiği zaman kendisini desteklediklerini söyleyen Sweeney, “Hatta henüz İslam hakkında benim bildiğim kadar bilgileri olmasa da yavaş yavaş daha fazla öğreniyorlar ve kızım özellikle İslam’ı merak ediyor. Benimle birlikte dua etmek istiyor ve benimle birlikte camiye gitmek istiyor” sözleriyle dile getiriyor.
Instagram hesabı üzerinden Filistin ve İslam dini ile ilgili de paylaşımlar yapan Sweeney, “Filistin’i ve İslam’a geçişimi sosyal medyada tartışıyorum çünkü Batı dünyasının Müslümanlara yönelik olumsuzluk algılarını azaltmalarını umuyorum. Müslüman yaşamını normalleştirmek amacıyla bu konuların mümkün olduğunca görünür olmasını sağlamak istiyorum. Ayrıca sosyal medyada diğer Müslümanlarla bağlantı kurmaktan da keyif alıyorum çünkü bunu yapmak inancımı artırıyor ve ümmete daha bağlı hissetmemi sağlıyor” şeklinde konuşuyor.
Sweeney, sözlerini şu şekil sürdürüyor: “Gazze’deki durum her gün kalbimi kırıyor ve her gün kişisel olarak elimden geleni yapmaya, elimden gelen her şekilde yardım etmeye kararlı olduğumu hissediyorum. Bazen bu, tahliye edilmek zorunda kalan bir aileye para bağışlamak veya hikâyelerini sosyal medyada duyurmak, bazen Gazze hakkında içerik oluşturmak, bazen de bir protestoya veya toplumsal yardım etkinliğine katılmak gibi. Bu kriz karşısında hareketsiz ve pasif kalmayı reddediyorum. Filistinli çocukların benim çocuklarım olduğunu hissediyorum ve çocuklarımı korumak için her şeyden vazgeçeceğim.”
“7 Ekim olaylarının kaçınılmaz olduğuna inanıyorum” diyen Sweeney, “Bir halk, ulusal devletlerini kurmak için yerel bir nüfusu yerinden ettiğinde ve ardından bu insanları 75 yıl boyunca baskı altında tutarsa, savunma ve direniş biçiminde bir tür intikamın olması kaçınılmazdır. Gazze ve Batı Şeria’daki yaşam koşulları, 7 Ekim’den çok önce de dehşet vericiydi ve ben baskı altındaki halkın zulme karşı savaşma hakkına sahip olduğuna inanıyorum. Eğer işgalciler baskıcı egemenlik ve barış sunmaktan kaçınıyorsa, direnmekten başka bir seçenek yoktur” diyor.
Batı dünyasının İslam’a büyük bir küçümseme ile baktığına dikkat çeken Sweeney, “Çoğu Batılı, Müslümanları insanlık dışı teröristler olarak ve İslam’ı şiddet ve baskı dinleri olarak tasvir eden propagandanın kurbanı olmuştur. Oysa gerçek tam tersidir. Bu arada Batı, hoşgörülü ve medeni olarak nitelendirilirken, aslında tam tersi doğrudur. Batı, kanlı bir kolonizasyon ve emperyalizm üzerine kurulmuştur ve bugün hâlâ aynı şekilde emperyalisttir. Sadece özgür ve demokratik gibi görünmektedir. Ne yazık ki, emperyalist ve sömürgeci bir zihniyet içinde Müslümanlar ‘öteki’dir ve bu nedenle şüphe ve kuşkuyla karşılanıyor. İslam dinini seçtiğimden beri, orta sınıf beyaz bir kadın olarak birçok ayrıcalığımı ve rahatımı kaybettim ve artık birçok Amerikalı tarafından ‘ihanetçi’ olarak görülüyorum” sözleriyle Müslüman olduğu için ötekileştirildiğini anlatıyor.